CHP, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, 13 Şubat’ta Erzincan’ın İliç ilçesinde Anagold’un işlettiği altın madeni sahasında yaşanan liç kaymasına ilişkin hazırladıkları raporu açıklandı. “AK Parti bir kez daha bu yaşananların tüm sorumluluğunu çalışanların üzerine atmak istemektedir. Felaketin önünü açan onayları veren siyasi sorumlular ise yargıdan kaçırılmak istenilmektedir” ifadeleri kullanılan raporda, dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ve AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Kurum‘un sürecin baş sorumlulardan biri olduğu ve acilen istifa etmesi gerektiği savunuldu.
Raporda olayın gelişimi, saha incelemesine ait notlar, proje sahiplerinin ortaklık yapısı, felaketi doğuran ihlaller, felaket sonrası ihlaller, felaketin işçi sağlığı ve güvenliği açısından değerlendirilmesi, değerlendirme ve sonuç bölümleri yer aldı.
Rapor’un 25 maddelik sonuç kısmında öne çıkan tespitler şu şekilde:
‘Anagold Madencilik’e ait Çöpler Kompleks Madeni sahasında 13 Şubat 2024’te yaşanan felaketi sonrasında bir afet yönetim krizi doğmuştur. Felaket sonrasında, yığın liç sahasından kopan kimyasal içerikli kütlenin bir kısmı Sabırlı Deresi diğer kısmı açık ocakların bulunduğu sahalarda birikmiştir. İçinde cevher bulunan bu kütlenin yönetiminin nasıl olacağı, akıbetinin ne olacağı, çevre izin ve lisans belgesi iptali dışında Çöpler Kompleks Maden sahasının madencilik faaliyetlerinin devam edip etmeyeceğine dair bir açıklama yapılmamıştır. Yığın liç sahasından kayan ve geride kalan kütleler içerisindeki cevherin tekrar işlenmesine yönelik planlamaların ve yer araştırmalarının yapılıyor olması, bu felaketten ders çıkarılmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.
”Murat Kurum, sürecin baş sorumlularından biri, acilen istifası gerekiyor”
Murat Kurum’un İliç’teki felakete giden sürecin baş sorumlularından biri olmasına rağmen halen TBMM Çevre Komisyonu Başkanı görevini yürütüyor olması abesle iştigaldir. Acilen istifası gerekmektedir. Türkiye tarihinin en büyük çevre felaketlerinden birisini yaşarken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin, esas denetleyici ve sorumlu olduğu halde adeta bir misafir gibi 7. Gün sahaya gelmiş olması, felaket sürecini ne kadar ciddiyetsiz takip ettiğinin önemli bir göstergesidir.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen çevre izni ve lisans belgesinin iptal edilmesine rağmen, diğer izin ve lisans belgelerinin, ÇED olumlu kararları ile ÇED Gerekli Değildir kararlarının iptaline ya da ‘geri alınmasına’ dair süreç işletilmemiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Anagold Madencilik’e verdiği 6 ruhsat da iptal edilmemiştir. Bu ruhsatların 2026, 2028, 2029 ve 2031 yıllarına geçerlilik süreleri devam etmektedir. Uzmanlarca 7 ve üstü büyüklükte depremler üretebileceği ifade edilen Ovacık Fay Hattının Munzur Segmenti, tesisin tam altından geçmektedir. Henüz bir deprem dahi olmadan, söz konusu felaket yaşanmışken; böylesine riskli bir bölgede bu projeye nasıl izin verildiği ayrı bir soru işaretidir.
Maden tesisindeki işçiler ve ekonomik geçimleri maden tesisi üzerine kurulu toplulukların yaşayacakları işsizlik, güvencesizlik, ekonomik belirsizlikler, sağlık sorunları, yerel ekonomide meydana gelebilecek zayıflama, dış göç dalgaları gibi olası sosyal ve ekonomik risklerle mücadele edebilmek adına yeni istihdam olanaklarının planlanmasını da içeren kısa ve uzun vadeli stratejik planların hazırlanması ve adil geçiş ilkeleri kapsamında ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kütle altında kalan 9 işçinin arama çalışmaları nihayete erdirildikten sonra, felaketin ağır sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sahanın rehabilitasyonu süreçlerinin birlikte planlanması gerekmektedir.
‘”Siyasi sorumlular yargıdan kaçırılmak istenmektedir”
Felaket sonrası başlatılan ceza soruşturmasında tutuklanan şüphelilerin tesisteki çalışma pozisyonlarına dikkat edildiğinde, açıkça görülmektedir ki; AK Parti bir kez daha bu yaşananların tüm sorumluluğunu çalışanların üzerine atmak istemektedir. Felaketin önünü açan onayları veren siyasi sorumlular ise yargıdan kaçırılmak istenilmektedir. Çevreye ağır, geniş çaplı ve uzun vadeli zarar veren bu hukuka aykırı eylemler nedeniyle bağlı ekosistemlerin geleceği tehlikeye atılmış ve ‘ekokırım’ suçu maddi ve manevi tüm unsurlarıyla gerçekleşmiştir. Türk Ceza Kanunu’nda ‘iş kazalarına ve cinayetlerine karşı yeterli önlemleri almamak’ fiilinin suç olarak düzenlenmemiş olması, ağır ve tehlikeli iş kollarındaki iş cinayetlerinin sayısını artırmaktadır. 13 Şubat felaketi yetkililer tarafından toprak kayması ya da heyelan olarak nitelendirilmek suretiyle doğal afet algısı oluşturulmaya çalışılmıştır. 13 Şubat’ta yaşanan felaket siyasi sorumlular eli ile gerçekleştirilen bir cinayete dönüşmüştür.”